Soğuk

"Ben mi büyüdüm, insanlar mı küçüldü?" diye sordu kendi kendine. Büyümek ile yaşlanmak arasındaki çizgi nerede, neresindeydi o çizginin? Yalnızlığını kurban ettiği günler geride kaldı, kelimelerin önünde diz çöktüğü günlerle birlikte. En çok sevdiği, hâlâ sevdiği insandan uzaklaşırken ufukta en son bacasının kaybolduğunu gördü geminin. Fazla düşünmenin yalnızca kendine zarar vermediğini farketti; faydası kabuğunda değildi artık. Değişimin üç aşamasına tanık oldu. Gerçekten isterse değişebileceğine inandı önce. Ardından farketti ne kadar isterse istesin değiştiremeyeceklerini. Ve en sonunda anladı ki, zaten değiştirmesi gerekmiyordu her şeyi.

İki düz çizginin birleşiminden oluşabiliyor hayat. Ailelerin bölünerek çoğaldığı bir hayat bu, kendisine dışarıdan bakmanın üçüncü tekil şahıslar ile bir ilgisinin olmadığını öğrenene kadar ezilmeye devam edeceği. Önüne sunulanların ne kadarını hakettiğini sorguladığı bir dünyada yaşıyor. Çalışarak kazanması değil, kazandıklarını çalışarak koruması gerekiyor. Her gün yanından geçip giden gri yolların bile daha eğlenceli olduğu, ya gidip gelmediği ya da gelip gitmediği bir yer var onun. Kelime oyunlarının bile onu kurtaramayacağı bir derdi var; yıllardır dermanını bulamadığı.

Yazmıyor, çünkü yazamıyor artık. Yazamadığı günlerden bir günlük tutuyor içinde yeniden okumamak üzere. Göründüğü gibi olmak istemiyor, ve biliyor ki olduğu gibi görünse bir daha bedenini aydınlatmayacak hiç bir güneş. Ancak her bir yağmur damlasının birer melek olma ihtimali kadar ıslak iken gözyaşları, kendisinden başka herkesi gerçekliğine inandırabiliyor yüzündeki ters çevrilmiş bir gülümseme. Ve düşünüyor acaba sadece ağladığında mı yazabiliyor, merak ediyor hayatında yazdığı en iyi yazının bir veda yazısı olması bir tesadüf mü diye.

Mutluluk yalın bir rüyada iken, sıcacık bir yataktan kalkmak neden? Çünkü yeniden yazabilmek istiyor o. Sanırım, yeniden üşümek istiyor.

Yorum yazılmamış, ühü.